Öyle Suskunum ki, Yazmaktan Başka Çare Yok
Öyle Suskunum ki, Yazmaktan Başka Çare Yok
İçimde patlamaya hazır bir volkanla yaşıyorum. Biri beni saracak olsa, yine patlayacak ve onu da yakacak. Böylesi bir güneş tutulmasındayım. Yüreğim tutsak, elim kolum eskimeyen bir aşkla bağlı. Hani olur ya, yüreğine bir hançer saplanır da hiç kanamaz, ama hançeri çektiğinde öleceksindir. Öyle bir yarayla yaşıyorum. Hançer yerinden birazcık oynasa, kan dökülüyor. Hiç kimse anlayamaz benim çektiğimi. Öyle suskunum ki, yazmaktan başka çare yok.
YARALI KAHRAMAN TAZEOĞLU
0 Okuma
Kiminin çöle döner yüreği, kimi içinde bir yanardağ saklar.
“Acı ruhun fiyakasıdır” derler ya hani… Gerçekten öyleymiş. Fiyakalı bir acıya sahibim nicedir. Kalbim sıkışıyor aklıma geldikçe. Kapısı olmayan bir kafeste kuş beslemeye çalışmakmış onu sevmek. Ardında bir tüy bile bırakmadan uçup gidince anlıyor insan. O meğer geri dönüşü olmayan en güzel eksikliğimmiş… Beni mutlulukla cezalandıran pişmanlığımmış…
Biz onunla yan yanayken birbirinin imkânsızı olan insanlar gibiymişiz. Gidişine değil de hâlâ ayakta kalışıma şaşıyorum. Dünya talihsizler için yuvarlak bir cehennemmiş, şimdi daha iyi anlıyorum. Yol aldıkça başa dönmem bundan. Dünyanın yuvarlak olduğunu unutmamdan.
“Sigarayı bırak artık diyordun ya bana, ben de bırakmıyordum. Çünkü senin, benim için üzülüyor olmana içten içe seviniyordum…” (Oğuz Atay)
Dün gece sarhoştum
Yine sokağına düştüm, mayhoştum
Yana yana yine kucağına, sana koştum
“Kanayım bi’ yalana daha, sonum olsun”, diyorum
Bitiremedim hâlâ, direniyorum
Kapındayım, huzuru dileniyorum
Son kez olsun o yüzünü bir göster
Gözlerin bana mezar olsun
Dayanamıyorum, canımı alıyorlar,
Her gece göğsümde bu matem
Sarılamıyorum, içimde yaralar var
Gel de şu canımı da al madem