Sayfalar

PostHeaderIcon Ayrılığın Ustası Olunmuyor Sevgilim…

Ayrılığın Ustası Olunmuyor Sevgilim…
Ayrılığın Ustası Olunmuyor Sevgilim...

Ayrılığın Ustası Olunmuyor Sevgilim…

Yaralı bir kuşun kanat çırpışları gibiydi birbirimize son dokunuşumuz. Zayıf, titrek ve soluksuz… Binlerce cam kırığı içimizde, kulağımızda binlerce uğultu, ayrılanlara özgü umutsuzluk ve belirsiz bir sonsuzluk… Böyle bir gidiş hayal etmemiştik ikimiz de… Sanki bir yerlerde bir dağ çöktü, bir şehir yıkıldı, altında kaldık. Ah sevgilim, ne çok ağladık…

“Bu son” deyip birbirimize sarıldığımız o anın içimde yarattığı fırtına hala dinmedi. “Bitti işte, artık bitti…” Ne cümle ama… Bitmek bilmez bir kış mevsimini yaşıyor yüreğim. En sevmediğim mevsim… Senden bana kalan dayanılmaz bir hasrettir, bir de yürek yarası. Acıyor içim, kanıyor yüreğim. İsyan etmek istiyorum, haykırmak istiyorum, susuyorum. Seni susuşlarda yaşıyorum…

Düşlerimi yükledim bir gemiye, bilinmez limanlara doğru yola çıkardım. Sen neredeysen, belki bulur diye. Sana ulaştığında belki yüreğimin kanamasını durdurur diye… Her gidiş bir bitiştir, bunu biliyorum ama her bitiş bir başlangıç değilmiş, öğreniyorum. Gelmeyeceğini bile bile, bir daha sana asla dokunamayacağımı bile bile özlüyorum. Delilik işte… “Ağlamayalım” demiştik, ben sözümü tutamadım. Şarkıları ne yapacağız söylesene, ya bu şehrin sokaklarını? O gece, giderken içtiğin şarabı koyduğum kadehi yıkamadım, sakladım. Bazen, hasret artık dayanılmaz olduğunda masanın başına o kadehi koyuyorum. “Şarabın gazabından korkmadan” seninle içiyorum. Sarhoş olamıyorum mesela. Meğer ben bir tek seninle güzelleşiyormuşum…

Bakma sen bunun bir ayrılık yazısı olduğuna, biraz toparlanınca daha güzel anacağım seni. Ama şimdi yalnızlığımla sancılarımla, yaralarımla yüzleşiyorum. Seni sevmek yerine, bıraktığın acıları seviyorum. Acım bittiğinde sen de bitmeyesin diye, uzattıkça uzatıyorum. Kime ne? Beni görenlerin “Toparlan artık” demesi umurumda bile değil. Mutluyum böyle, yokluğunun tutkunuyum…

Geçmişe dair hiçbir soru yok aklımda. Hiç şüphem yok bir zamanlar beni sevdiğinden. En azından İstiklal Caddesi kadar… “Aralıkta İstiklal’e gelme” demiştim ya, şimdi gel, istediğin zaman gel. Bana acı vereceğini bilsem de gel… Görmesem de oralarda olduğunu bileyim yeter. İstiklal’e anlamını veren senmişsin sevgilim, sen…

“Sevgilim” demekten vazgeçemeyişim… Sadece bir ağız alışkanlığı değil bu, seni hâlâ sevgilim olarak hissettiğim için. Ben çoktan kabullendim de, yüreğim isyanda, çaresizim. Dilimi tutsam, yüreğim konuşuyor, “Sevgilim” diye inletiyor evimi. Senden vazgeçmesi çok zor olacak, seni silip atamıyor. Elimde olsa ben çıkarıp atacağım yüreğimi yerinden.

Madem bir ayrılık yazısı bu, madem bir daha böylesi yazılmayacak, mutluluk dilekleriyle bitirmemi bekleme. Bensiz yaşadığın mutluluğu zerre kadar önemsemiyorum. Bir beddua değil bu, mutluysan mutlusundur, yapacak bir şey yok. Ama ben bunu dileyemem. İkiyüzlülük yapamam. Mutlu ol ama benimle mutlu olduğun kadar hiç kimseyle mutlu olma diyebilirim sadece… Ayrılığın ustası olunmuyor sevgilim, ayrılık öğrenilmiyor. Şimdi izninle, gözlerime batan dikenleri çıkaracağım ve yüreğime pansuman yapacağım..

 

Mehmet Coşkundeniz

113.380 Okuma


8 Yorum “Ayrılığın Ustası Olunmuyor Sevgilim… için.. ”

  • Admin says:

    eğer
    EĞER…

    O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
    arkalarında doldurulması
    mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

    …Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
    en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

    Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
    yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

    Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
    çalınan birinin kalbiyse eğer.

    Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
    insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

    O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
    hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

    Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
    kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

    Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
    öylesine delice bakmasalardı eğer.

    Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
    kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

    Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
    son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

    Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
    meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

    Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
    beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

    Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
    tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

    O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
    yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

    O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
    son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

    Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
    her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

    Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
    dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

    Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
    namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

    Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
    dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

    Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
    sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

    Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
    kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

    İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
    kartvizitinde ‘onca ayrılığın birinci dereceden failidir’ denmeseydi eğer.

    Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
    ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

    Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
    Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

    Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
    Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
    ya canım ellerini tutmak isterse…

    Evet Sevgili,
    Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
    kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
    mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!

    Can Yücel / Eğer

  • Admin says:

    Beni sensiz bırakıp gitme
    Hadi Git…

    Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
    Günahıma girmeden, katilim olmadan git!
    Git de şen şakrak geçen günlerine gün ekle,
    Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.
    Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar,
    …Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar.
    Mademki benli hayat sana kafes kadar dar,
    Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.
    Hadi git, benden sana dilediğince izin,
    Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin.
    Kahrımın nedenini söylesem irkilirler;
    Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.
    Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın;
    Oysaki hep yedekte, hep elde var saymıştın.
    Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak,
    Zannetme ki, pişmanlık, mutluluk kadar ırak!
    Sanma ki fasl-ı bahar geldiğim gibi gitmez,
    Sanma ki hüsranını görmeye ömrüm yetmez.
    Her darbene tahammül edecektir bedenim,
    Gururum mani olur perişanıma benim.
    Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne?
    Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.
    Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka,
    Sana gül bahçesini kim açar benden başka!
    Hercai arılara meyhanedir çiçekler,
    Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler!
    Mademki aşk tablosunun takdirinden acizsin,
    Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin.
    Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet,
    Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et!
    Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan!
    Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!
    Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm!
    Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.
    Korkulu düşlerimi yorumdan kaçırıyorum;
    Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum!
    Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
    Günahıma girmeden, katilim olmadan git! …

    Cemal Safi…

  • Admin says:

    “AŞK girdiği her yüreği darmadağın eder, kimi
    zaman bir uçurtmaya takılıp gökyüzünde uçarsınız umarsızca, kimi zaman
    saat tik takları arasında bir telefon sesine muhtaç, oturursunuz
    anlamsızca, bir ayrılık vaktinde sancılanır ruhunuz kalakalırsınız; ne
    yağmurlarda ıslanmak rahatlatır sizi ne de arkadaşlara sığınmak, onsuz
    nasıl nefes aldığınıza şaşarsınız üstelik…”


  • Admin says:


    http://resim.unutama.com/Aglayan-cocuk-Resimleri.jpg
    Yok hiç kimsem yok, biliyordun.
    Biliyordun sen, son umudumdun.
    Hiç bırakmam gitmem diyende sen,
    En zor günde bırakıp gidende sen..

    Şimdi bir kenarda hıçkıra hıçkıra
    Ağlıyorum sırtımdan vuranlara
    Ağla içimdeki yürekli çocuk seni ağlatanlara
    Ağla yürekli çocuk sevip unutanlara

  • Admin says:

    gidişiyle öldüğüm sevdiğim
    Bu akşam gittiğin gün aklıma geldi de,
    Ne kadar çok canım yanmıştı o gün.
    Bir sabahtı benden gittiğin gün.
    Koca bir aşkı ufacık bir not kağıda sığdırıp gitmiştin.
    Sadace bir kaç kelime yazmıştın;
    (ben hep seveceğim seni.)

    Ama gitmiştin işte..
    Ey gidişine öldüğüm sevdiğim,
    Duyuyorsan yüreğimin sesi; Sen yanımda yokken,
    Yüzüne, kokuna, yüreğinin hissettirdiği sevdaya hasretken
    Neye yarar beni sensiz sevmen ?

    Kahraman Tazeoğlu

  • Admin says:

    Sahip olduğum ama hep başkasınınmış gibi hissettiğim Kalp Sancımsın Sen.

    Kahraman Tazeoğlu

  • Muhammet KAPLAN says:

    Mükemmel sözler gerçekten…

  • Maqi says:

    Sende yüreğim var,
    Canım var,
    Aklım fikrim var,
    Sende her şeyim var.

    Nazım Hikmet

Hadi Sende Ekle

Site İçi Arama
Adsense